90lı yıllarda pek çok terapist travmatik deneyimlerin bastırılmış hatıralar üretebildiğini, ve bu hatıraların yalnızca terapiyle yeniden ortaya çıkabileceklerini düşünüyordu.

Stanford profesörü Elizabeth Loftus gibi psikoloji araştırmacıları bastırılmış anılar üzerine verdikleri konferanslarda bu anıların var olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt olmadığını ve terapistlerin hastalarına sahte hatıralar eklediklerini iddaa ediyorlardı.

Loftus bir terapistin hastasının hafızasına ne kadar kolar erişebildiğini ve yeni hatıralar gömebildiğini araştırmaya başladı. Ekibiyle birlikte araştırmadaki denekler hakkında iki farklı hikaye içeren bir kitapçık hazırladı. Akrabaların katılımcı hastalara 5 yaşındayken bir alışveriş merkezinde kaybolduğunu anlatmaları söylendi. Önce deneklerden bu olayı ne kadar hatırladıklarına dair yazı yazmaları istendi. Eğer denekler hiç hatırlamadıklarını söylüyorlarsa bunu da belirtmeleri söylendi. Bu ilk adımın ardından denekler 2 farklı mülakattan daha geçirildi. İlk mülakat sonucunda katılımcılardan üçte biri ekibin uydurduğu hikayeyi yaşadıklarını hatırladıklarını söylediler. Dörtte biri ise daha sonraki mülakatlarda yine bu hikayeyi yaşadıklarını hatırladıklarını anlattılar.

Başka araştırmalar da buna benzer sonuçlar vermişti. Western Washington Üniversitesinde yapılan bir araştırmada ikinci görüşmelerden sonra öğrencilerin %20’si hiç gitmedikleri bir doğum günü partisine gittiklerini hatırladı, %18’i ise bir düğünde gelinin üzerine içki döktüklerini hatırladılar. Yani aslında hiç yaşamadıkları bir anıyı yaşadıklarına inandılar.

HAFIZAMIZA HİÇ YAŞAMADIĞIMIZ HATIRALAR EKLENEBİLİYOR

Klinik psikolojide genel bir eylem olan hastaların hiç yaşamadıkları bir anıyı hatırlamaları istendiğinde nelere yol açtığını gösteren bu araştırmalar gerçekten endişe vericiydi. Yine bir araştırmada deneklere çocukluklarıyla ilgili bir anıyı hatırlayıp hatırlamadıkları soruldu ve olay onlara anlatıldı. Deneklerin dörtte biri 2 hafta sonra tekrar sorulduğunda o anıyı gerçekten yaşadığını düşünüyordu. Yani kısa bir terapi süreci ardından insanların hafızalarında sahte anılar oluşturabiliyor ve hiç yaşanmamış olayları yaşamış gibi hatırlamaları sağlanabiliyor.

Profesör Loftus’a göre sahte anılar 3 faktör birleştiğinde kolayca ortaya çıkabiliyor. Hafızayı uyandırmak için bir baskı, neler olmuş olduğunu tahmin edebilmek için biraz cesaret ve anıların gerçekliğini sorgulayabilmek için karşıt bir görüş.

Olaylar hakkında kafamıza sokulacak fikirler geçmişle ilgili algımızı ve hafızamızı bir şekilde deforme edebiliyor. Sahte anıları oluşturabilmek için bazı medya kuruluşlarının kullandığı “sahte haberler” insanların kafasında gerçek anılar oluşturabilecek kadar tehlikeli olabiliyor. Bir tarihte olduğu söylenen bir olay yıllar sonra hala hafızamızda olmuş gibi yer edebiliyor.

Tüm bunlardan nasıl mı korunacağız? Her şeyi sorgulamayı öğrenerek ve zihnimizin çok kolay manipüle edilebileceği gerçeğini daima bilerek.